ADIYAMANLI ÇİĞ KÖFTECİ
KEMAL USTA
Kemal Ustayı Tanıyalım
Aslen annem Adıyamanlı babam ise Urfa’nın Siverek ilçesindendir. İlköğretim, lise ve üniversite
eğitimlerimi tamamladıktan sonra sektörün de getirdiği zorluklardan mütevellit; eğitimini gördüğüm
işi yapmaktansa ailemin işi olan gıda sektörüne girmeye karar verdim. Ailem de yıllarca hizmet
sektöründe yer aldı. Bense çağımızın popüler mesleklerinden birisi olan çiğköftecilik işine yönelme
gereği duydum. Bu sektöre yönelmemin bir diğer sebebi ise hacı annemdir. Çiğköfteyi o kadar çok
yoğurdum ki, ‘Bu böyle olmayacak. Çiğköfte yiyorsun madem kendin de yap hem de satarsın’ dedi.
Ben de şaka yollu bu cümleden sonra bu sektöre girmeye karar verdim. Şaka bir yana, 2007 yılında
kahvehane köşelerinde dürüm satarak başladım mesleğe. Sabahları evde poğaça yapıp satıyordum.
Akşamları da çiğköfte yapıyordum. O zamanlar arabamız motosikletimiz hiçbir şeyimiz yoktu. Sadece
yakınlardaki kahvehanelere gidebiliyordum. Günde yaklaşık 40-50 tane dürüm satıyordum. Bugünün
parasıyla 40 lira civarı bir para yapıyor.
İlk şubenizi nasıl açtınız?
2011’de ilk şubemi Eskişehir’de açtım. Her gün 4-5 km mesafeye paketçilik yapıyordum aynı
zamanda. Yanımda personel çalıştırabilecek param yoktu. Dükkânı açarken de arkadaşlarımın çok
yardımı olmuştu. Hiç unutmam eski bir arabam vardı. Yarı yola kadar o beni götürüyordu, yarı yoldan
sonra ben onu götürüyordum. 2012,2013 yılları arasında ilk bayiliğimi verdim. Geçtiğimiz aylarda
internette haberlerimiz çıkana kadar toplamada 14 şubeye ulaşmıştık.
Şimdi nasıl gidiyor işler?
İnternette çıkan haberler, televizyon programları, üniversite söyleşileri derken yoğun bir programla
çalışmaya başladım. Şu an Türkiye’nin 7 ilinde yaklaşık 52 şubemiz var. Günde 2.5 kg çiğköfte
satarken artık günde 1 ton çiğköfte üretiyorum. Eskişehir’i seviyorum. Yaptığımız yatırımları
Eskişehir’de tutma taraftarıyım. Farklı iş dallarına girmeyi de düşünmüyorum. Çünkü ben sadece
‘Çiğköfteci Kemal Usta’yım.
Aslında buraya kadar Adıyamanlı Çiğköfteci Kemal Usta ile konuştuk. Bir de ‘‘Fenomen Çiğköfteci
Kemal Usta’’ var. Bu hikâye nasıl başladı?
Türkiye’de sosyal bir yemek ağı var. Müşteriler bu siteden sipariş veriyorlar ve gelen siparişleri de
yine bu site aracılığı ile değerlendirebiliyorlar. Restoranların da cevap vermek gibi hakları var bu
yorumlara. İlk zamanlarda yapılan eleştirilere klasik cümleler olan ‘kusura bakmayın efendim’, ‘bir
daha olmaz efendim’, ‘tekrar bekleriz efendim’ gibi herkesin verdiği cevapları veriyorduk. Çünkü çok
borcumuz vardı. Sonra baktık ki borçlar azaldı bizim, artık daha rahatız istediğimiz cevabı verebiliriz
diye başladık dik konuşmaya. Dik konuşmak derken hakaret içeren hiçbir cevabımız olmadı tabi ki
insanlara karşı. Ama ‘Lavaş un kokuyor!’ diyen müşteriye de ‘Lavaşın un kokmasına çözüm bulmamız
çok zor çünkü un ve su ile yapılıyor’ diyebildik. Biraz nüktedan bir yanım var. Dilimin sivriliğinden
bahsederler. Yeniçağın filozof esnafı olarak adlandırılıyorum. Biraz seviliyorum ama çok da hazır
cevap bir adamım. Hazır cevap olduğum için de dik cevaplar verebiliyorum. Bizim için de müşteri veli
nimettir fakat Kemal Usta’da bazı şeyler biraz daha farklı. Bazen bir günde yüzlerce yoruma cevap
veriyorum. Güzin Abla’yı geçtiğimiz zamanlar da oluyor. Oldukça keyifli. İnsanlar da benimsedi. Beni
içlerinden biri gibi gördüler. Türkiye aslında o kadar komik bir ülke ki, dikkatli baktığınızda birçok
komik olayla karşılaşıyorsunuz. Ben sadece var olanı görüp bunu ortaya çıkartıyorum. Sanırım bu
dikkatim de insanların ilgisini çekiyor.
Çok farklı bahse konu oluyor çalışanlarınız. Alınmıyorlar mı?
Alınacak insanlar olsalar zaten çiğköfte işi yapmazlar. Adamlarda kapasite belli. Bizim çalışanlar daha
çok komutla çalışıyorlar. Sanırsınız açma kapama tuşları var. Ben bazen şükrediyorum sağ olsunlar
dükkânın adresini bulup, dükkâna gelip akşam tekrar evlerine gidebiliyorlar. Bu benim için yeterli bir
zekâ seviyesi. Mesela bizim şirketimizde kız erkek ayrımı asla yoktur. Çünkü herkes bıyıklı.
Gelen eleştirilere yönelik yaptığınız yorumlar sosyal medyada oldukça ilgi gördü birçok platformda
da paylaşıldı o ana kadar kaç şubeniz vardı?
O zaman 14 ya da 15 şubem vardı. 5 ya da 6 ay kadar önce. Daha sonra insanlar tevazu göstermeye
başladılar bilirsiniz bir çiğköfte ustası modeli vardır. Göbekli bağrından kıl fışkıran çirkin kel bir adam
ben ise oldukça karizmatik olduğumu düşünüyorum ve bu tabuyu yıkmış bulunmaktayım. Ha bir de
üstüne üstlük annesinin babasının parasıyla ya da geçmişte kurduğu şirket sayesinde bir yerlere gelen
yeni kuşak patronları var. Onlara hiç değinmiyorum bile. Onlar daha sevimsiz geliyorlar bana. Ben
sahibi olduğum her şeye aracı olmadan kavuştum. Kimseye karşı ağır bir minnet altında değilim.
Sabırlı ve çalışkan bir adamım. Çünkü sabırsızlık ve tembellik insanı mahveder. İnsanoğlu olarak
sabırsız olduğumuz için cennetten kovulduk ve tembel olduğumuz için geri dönemiyoruz. Rahmetli
hacı babamın sözlerinden duruşundan ve karakterinden başka hiçbir vasiyeti ve serveti yoktu. Ama
biz çocuklarına verebildiği en güzel şey ahlaklı, edep bilen, şehvet duyguları körelmiş; toplumuna,
yanındaki bireylere ve ecdadına hayırlı birer birey olarak yetiştirmek oldu. Bana düşen pay ve payda
ise abim ve ablamlardan gördüğüm ahlakı ve düzgünlüğü işime yansıtmak oldu. Yetişmemde ailemin
payı çok büyük oldu. İşlerimin yoğunluğu sebebiyle uzun zamandır onlarla görüşemesem de manevi
olarak her zaman yanımda olduklarını biliyorum. İşte bu imkânlarla büyüyen, gelişen bir adamın
yaptığı işin de büyümesi bence gayet normal. Yalnız benim diğer tanınmış firmalara nazaran tek
farkım önce ben meşhur oldum sonra benim sattığım ürün meşhur oldu.
Yani 4 yıl içerisinde 21 şube açtınız, son dört ayda şubeleriniz sayısı 52’ye ulaştı?
Şimdi şöyle bir şey bölgenin hakimi olabilir miyim diye düşünürken bir bakıyorsunuz Hatay’dan
İstanbul’dan Denizli’den Kars’tan insanlar sizi arıyor şube açmak için. Bu tamamen medyanın gücü.
Normal şartlarda Hatay’daki insanın bizi bilmesi mümkün değil. Medya sayesinde bölgesel bir firma
iken ulusal bir firma olduk ve insanlar beni tanıdı. Bir de insanlar dokunabildikleri, yakın olabildikleri
patronları daha çok seviyorlar bana herkes 7/24 ulaşabiliyor. Numaramı insanlara gönül rahatlığıyla
verebiliyorum. Zamanında bunu yapan siyasetçiler de olmuştu. Vali baba vardı Eskişehir’de. Kendi ev
numarasını gazetede insanlarla paylaşmıştı İnsanlar bu figürü görmek istiyorlar. Şirket olarak
hakkımızda gruplar oluşturuldu, fan cluplar kuruldu. Ankara’dan Eskişehir’e otostopla benimle
tanışmaya gelen oldu. Bursa’dan 2 otobüs kiralayıp benimle tanışmaya gelenler oldu. Bunlar harika
duygular. Bazen olay Kemal Usta’yı geçip Kemal Reis seviyesine geliyor. Sanırım Galatasaraylı Sabri
Sarıoğlu gibiyim.
Yeni çalışmalarınızı Eskişehir Merkez’de mi yürütüyorsunuz?
Merkezi İstanbul’a taşıdık artık. Gelişmekte olan her firmanın İstanbul merkezli çalışması gerekiyor
salında. Tabi yine ağırlık merkezimizin Eskişehir olmasına rağmen tüm büyük yatırımlarımızı Eskişehir
de yapıyoruz ancak merkezimiz İstanbul oldu.
Eskişehir’de bayii sayınız kaç adet?
Eskişehir’de ilçeler dâhil olmak üzere 11 şubemiz var. Belki henüz sektörün içinde çok büyük değiliz
amacımız da zaten çok büyük olmak değil. Hedefimiz insanların damak lezzetlerine dokunabilmek
sofralarında yer alabilmek ve yüzlerinde ufak bir tebessüm bırakabilmek. Bunların olması da bizim için
yeterli.
Hangi şubeye verilen siparişlerde o meşhur cevaplarınızı veriyordunuz?
Eskişehir’de Esentepe şubemizde başladım ben bu cevaplara. O da şaka gibi, ben tuvalette
veriyordum o cevapları. Daha sonra olay çok acayip yerlere gitmeye başladı. O haberler çıktığı zaman
ben İstanbul’da malzeme alıyordum. O sırada beni daha önce bahsettiğim o sosyal yemek ağının
yöneticilerinden biri aradı ‘’Şu an bizim şirkette çok konuşuluyorsun, haberini yapmak istiyoruz.’’
dediklerinde şaşırdım, ‘’Tabii’’ dedim. Aynı akşam İstanbul’dan Eskişehir’e dönerken telefonum hiç
susmadı. Çoktan haber yapılmış, birçok yerde paylaşılmış. Ben o sırada olayı idrak edemedim. Olayın
buralara varabileceğini zannetmiyordum.
Gerçekten bu kadar nüktedan olup olmadığımı merak ediyorlar. Benim annem ve babam
lokantacıydı. Esnaf bir aileden geldiğiniz zaman biraz daha kıvrak bir zekaya sahip oluyorsunuz. Bir de
garibanlık gelince üstüne bir çıkış yolu bulmanız lazım. Annem bana ‘’Seni haşlayacağım.’’ derken
‘’Kuru fasulye miyim ben?’’ diye gezen bir çocuktum 6 yaşında.
Bugün gelinen noktada annenizin de rolü büyük anlaşılan…
Hacı annem dünyanın en tatlı insanlarından bir tanesidir. Annemi de merak ediyor insanlar, dedim ya
benim nüktedanlık da annemden geliyor zaten. Babam Hulusi Kentmen gibiydi rahmetli, annem de
Türk filmlerindeki kötü karakter Aliye Rona aslında babama kıyasla.
Herkes anne terliği yemiştir. Ben de anne terliği yedim ama benim annemin ayakkabı numarası 42
olduğu için etkisi de büyük oluyordu. Bundan kurtulmanız lazım, o yüzden nüktedan oluyorsunuz,
hazır cevap oluyorsunuz.
Sektöre ilk gireceğim zaman işin gerçeği annem biraz karşı çıktı, ‘’O kadar üniversite okudun esnaf mı
olacaksın?’’ dedi. Şimdi de başarıyı kabullendi ‘’Hep benim dualarımla bir yerlere geldin.’’ diyor. Bir
esnafa gittiği zaman annem soruyormuş ‘’İşler nasıl?’’ diye, oradan benim de esnaf olduğuma
bağlıyormuş. ‘’Oğlun ne iş yapıyor?’’ diye sorduklarında da ‘’Çiğ Köfteci Kemal Usta’’ diyormuş
annem. Annem o etiketi istiyor hemen kendine. ‘’Kemal Usta’nın annesi.’’ Olayı kendine bağlayacak
ya. Bir Kemal Usta kolay kolay yetişmiyor tabii.
Üniversitelerde söyleşilere katıldığınızda öğrenciler en çok merak ediyor sizinle ilgili? Ya da sizi
şaşırtan bir soruyla karşılaştınız mı şu ana kadar?
Ben çok kitap okuyorum, seviyorum kitap okumayı. Bazı yorumlarda Montaigne’den birkaç örnek
vermiştim. Bir gün üniversitelerden birinde bir çocuk ‘’Montaigne okuyan çiğ köfteci mi olur?’’ diye
sordu. Kendisi de okumamış, çiğ köftecinin okumasını yadırgıyor. İnsanlar esnaflığı daha alt sınıftaki
insanların yaptığı bir iş olarak görüyorlardı. Şimdi herkes okuyup kamuda iş bulma derdinde ya da bir
bankada memur olmak istiyorlar, unvanlar artık daha göz önünde.
Ben bir unvan sahibi olmaktansa kendi işimi kurmak istedim, menfaatlerim için ideallerimden de
vazgeçmedim hiçbir zaman. Ben küçücük bir hayale inandım ‘’Kemal Usta diye bir şirket kuracağım.’’
dedim ve bu hayal için 3-4 yıl paketçilik de yaptım. Şimdi insanlar benim hayalimi paylaşıyorlar ve bu
beni çok mutlu ediyor. Şu an yüzlerce insana istihdam sağladık, bu da çok güzel bir şey. Ben hala
işimin başındayım, akşamları beni sipariş götürüyorken de görebilirsiniz. Binden fazla şubesi olan çiğ
köftciler biliyorum ama heykeli dikileni daha önce hiç görmedim. Bizim hedefimiz de heykelimizi
diktirmek değil tabii. Ben insan biriktirmekten yanayım. Bunu yaparken para biriktirmek de insanın
hoşuna gidiyor.
Haberlerinizin çıktığı döneme sizin için bir milat diyebilir miyiz?
Şirket olarak evet, milat diyebiliriz ama bence asıl milat bu işe inanmış olmamdır. Ben bu mesleğe
inanmasaydım, günde 19 lira ile dükkanı kapatıp ‘’Allah’ım sana şükürler olsun’’ demeseydim
buralara gelemeyecektik. Ama bu kadar inansana dokunabilmemizin sebebi haberlerimizin
çıkmasıdır.
Ben tesadüfen çiğ köfte işine girdim, halde limon işine de girseydim fenomen limoncu Kemal Usta da
olurdum. Bu yaptığınız işe inanmakla alakalı bir şey. İşinizi sevmenizle alakalı bir şey, ben mesleğimi
çok seviyorum. Allah’a şükürler olsun, büyük firmaların başına geçmiş gençler gibi birilerinin
boyunduruğu altında bir şeylerin sahibi olmadım. Kendim çalıştım, kendim inandım, hala da
inanıyorum. Ama evet, Çiğ Köfteci Kemal Usta kuşaktan kuşağa sürsün istiyorum. Şirket baki, bu
koltuğun sahibi ben değilim, benden daha iyi yönetebilecek bir çalışanım varsa ben bu koltuğu yarın
devretmeye razıyım. Ben tekrar herhangi bir şubede çalışabilirim, ama bu şirket devam etsin
istiyorum.
Yarın bir gün benim çocuklarım başa geçemeyecekler kolay kolay. İlerde bende çocuklarımı bazı
firmalar gibi başa geçsinler diye büyütmeyeceğim zaten onları, ne istiyorlarsa onu olsunlar.
‘’Çocuğunuza okumayı, yazmayı öğretin; gerisi onlara bırakın’’ diye bir söz var, ondan sonrası da artık
dayatmaya giriyor diye düşünüyorum. Okullarda verilen eğitimin çocukların yetişmesinde büyük rol
oynamadığını düşünüyorum. . Montaigne denemelerinde diyordu ‘’Aynı anne ve babadan dünyaya
gelmiş olmak kardeşleri diğer insanlara karşı daha üstün kılmaz. ’’Benim çocuğum ya da yakınım
olması da kimseyi diğerlerine karşı daha üstün kılmıyor.
Halen internet üzerinden gelen yorumlara cevap veriyor musunuz?
Yorumlar devam ediyor. Ben şirketi her ne kadar daha ciddi bir kurum olarak adlandırmaya çalışsam
da maalesef o kimliği kaybettik. Adıyamanlı Çiğ Köfteci Kemal Usta bakıldığı zaman dolu dolu bir isim
ama ciddiyetten çok uzak kaldık. Biz Fenomen Çiğ Köfteci Kemal Usta’yız artık. Böyle olması
gerekiyorsa da bu saatte sonra böyle devam edecek.
Dediğim gibi bizde hikaye bitmiyor. Her gün o kadar çok olayla karşılaşıyorum ki, kendi aramızda
yaşananların hepsini anlatayım desem belgeseller yapılır, romanlar yazılır, 6 Oscar’lı filmler çıkar.
Nelerle karşılaşıyorsunuz başınızdan geçen ilginç olaylar nedir mesela?
Bayilik taleplerinde enteresan olaylarla karşılaşabiliyoruz. Oturuyoruz, konuşuyoruz ‘’Sen hiç bizim
tahmin ettiğimiz gibi biri çıkmadın, hiç şaka yapmıyorsun.’’ falan diyorlar. Ben iş adamıyım, şov adamı
değilim. Komiklik olabilmesi için benim stand-up’çı olmam lazım. Ticaret bitsin ondan sonra çok şaka
yapacağız yani, o şakalık bir durum yok.
Kimisi çok büyük paralar kazandığımızı zannediyor, kimisi ‘’Kemal Usta artık şımardın’’ diyor. Ben bu
süreç içerisinde 9 kez evlenme teklifi aldım mesela, 3 tanesi erkekti. Başıma gelen en ilginç olay
budur. 4 büyük firmadan metin yazarlığı teklifi aldım. Ayın 20 günü Eskişehir’de oluyorum, canım
sıkılırsa sipariş götürdüğüm de oluyor evlere. Tabii tanıyanlar şaşırıyor ‘’Abi Kemal Usta pakete mi
gelir?’’ diyorlar. Kemal Usta niye pakete gitmesin ki? Kemal Usta zaten pakete gidebildiği çin Kemal
Usta oldu. Ama sağ olsunlar evlerine de davet ediyorlar. Bazen internet kafeye oyun oynamaya
gidiyoruz müşterilerimle. Halı saha maçlarına gidiyoruz, şu sıralar pek çağırmıyorlar kavga çıkarıyorum
diye ama olsun. Bunlar bir yana siyasi partilerden teklifler de alıyoruz ama siyasete sıcak bakmıyorum.
Benim amacım insanlarla haşır neşir olabilmek. Herhangi bir şehre gideceğim dediğim zaman yatak
sıkıntısı çekmiyorum. İnanın otelde kalmama müsaade etmiyorlar. Düşünün hiç tanımadıkları bir
insana evlerini açabiliyorlar. En son Karaman’a gitmiştim mesela. Üniversiteli çocuklarla kaldık. Sabah
kahvaltısında herhalde 2 tane patates vardı, birazcık da peynir. Bütçeleri yok çocukların, bana da bir
şeyler aldırmadılar. Çocuklar dolaplarında ne var size yedirip içirmenin derdinde. Bu parayla satın
alınabilecek bir şey değil. İnsanların evlerine de girebilirsiniz ama gönüllerine girmek zordur. Ben
insanların gönlüne girdiğimi düşünüyorum. Başıma gelen güzel şeyler bunlar.
Sporla da ilgileniyorsunuz bildiğim kadarıyla?
Ben futbol antrenörüyüm. Amatör bir de kulübümüz var ‘’Kemal Usta Gücü’’ diye. Üniversite
öğrenciler oynuyor burada, kendi müşterilerimiz oynuyor. Amatör ligde maçlara çıkıyorlar.
Hedefleriniz neler?
Babam ‘’Oğlum parayı nerede kaybettiysen orada tekrar ara.’’ derdi. Ben bu sektörde buldum parayı,
bu sektörde de devam edeceğim. 1 sene sonra iflas edebilirim, bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Böyle de
olsa ben tekrar çiğ köfte dükkanı açarım. Bundan 30 sene sonra da insanlar bana ‘’Feneomen
Çiğköfteci’’, ‘’Kemal Usta’’ ya da ‘’Adıyamanlı Çiğ Köfteci Kemal Usta’nın kurucusu’’ diyecekler.
Hiçbir farklı sektöre girmek istemiyorum. İnsanlar çeşitli yatırım fikirleriyle geliyorlar, bütçemiz de var
ama bu fikirleri sevemiyorum. Yarın bir gün çocuklarım iş kurmak istedikleri zaman onlara da finans
sağlamayacağım. Ben nasıl başardıysam onlar da başarsın. Peygamber efendimizin bir lafına istinaden
şunu söylerim ben ‘’Risk olmadan rızık olmuyor.’’ Riske girmek zorundasınız, denemek zorundasınız.
Ben herhalde Fransız yazarları da seviyorum, bir Fransız yazar da şöyle söylüyor ‘’Bir kapıyı
ittirmeden açık ya da kapalı olduğunu anlayamazsınız.’’
Kolay kazanılan şey kolay kaybedilir ama zor kazandığınız şeyi de çok zor kaybedersiniz. Kemal Usta
şirketinin satışlarını artırmak için çok çaba sarf ettim. Öyle sanıyorum ki kaybetmem de zor olacak. Şu
an ben paket servis yapıyorsam kibirli olmadığımdan dolayıdır. Bazen sabah 06:30’da okul kantini
arıyor ve personelimi yatağından kaldırmıyorum, ben götürüyorum o siparişi. Belki sadece 5 lira
kazanıyorum ama rabbim içimdeki kibri söküp atıyor.
‘’20-30 yıl sonra ne yapacaksınız?’’ diye sorarsanız da; ben bu şehirde büyüdüm, bu şehrin insanları
beni bir yerlere getirdi. Eskişehir’de aşağı yukarı 10 insandan biri benim müşterim. 10 insandan biri
dolaylı olarak beni tanıyor. 20 yıl sonra da bu şehir için çalışıyor olacağım. Yolda yürürken insanların
bana sarılmasını, beni tanımasını istiyorum. 20 sene sonra da Çiğ Köfteci Kemal Usta olacağım ama
hiçbir zaman binlerce bayim olmayacak. Yurt dışına açılmak gibi bir derdim de yok. 100 bayiden sonra
bayilik vermeyi de düşünmüyorum. Ben, bu işi gerçekten iş olarak gören ve gülmesini de bilen kaliteli
insanlarla yapmak istiyorum. Eskişehir’de çok talep var, benim derdim bayilik vermek falan değil.
Benim parayla işim yok. Benim işim insanlarla, insanları gönülleriyle, insanların fikirleriyle. Ekip
dediğiniz şey böyle kurulur. Benim gibi oturup Montaigne’den, Fuzuli’den, ilimden, alimlikten
bahsedebilen insanlar istiyorum.
Benim herhangi bir bayime gelen müşteri ‘’Allah sizden razı olsun, ne kadar iyi bir esnafsınız.’’ diyorsa
ve benim bayilerim insanların yüzünde bir tebessüm yaratabiliyorsa işte o tebessüme yaratanlar
benimle çalışabilirler. Biz çiğ köfte satmanın derdinde değiliz, insanlara dokunabilmenin derdindeyiz.
Bizim şubelerimizden birine girdiği zaman insanlar, yüzleri gülsün istiyorum. Tek bayilik şartım da bu.
Dediğim gibi hedefimiz 100 bayi. 100 bayi oldu mu Kemal Usta şirketi artık duraklama dönemine
girecek, şu ana Lale Devri’ndeyiz. Benden sonraki kuşak şirketi nerelere getirir bilmiyorum ama benim
bırakacağım yer belli. Ben belli bir yaşa kadar çalışıp o yaştan sonra da yemeyi düşünüyorum.